28 Eylül 2016 Çarşamba

İRAN VE Şİİ ETKİ ALANI

İRAN VE ETKİ ALANI
İran: İslam (!) devrimini gerçekleştirmesi sonrası ABD ve AB ile olan ilişkilerin de önemli derece de sarsıntılar geçirdiği, en azından kamuya böyle aksettirildiği hepimizce malum. Oysa bütün bunlar gerçekle asla örtüşmemekteydi. AB’nin direksiyonun da bulunan Almanya ve Rusya İran’ın en büyük ticaret ortaklarından birisiydi. Kâğıt üzerin de ve kamuoyuna yansıyan yönü ile ABD ile arasın da sürtüşme bulunan İran, petrolünün büyük bir miktarını da yine ABD’ye satmaktaydı. Yani ‘’ parmağım kör gözüne ‘’ tiyatrosu oynanıyordu. Özellikle de İran ve İsrail arasında ki durum sürtüşme gibi lanse edilmiş olsa bile derin ve sağlam ilişki de bilenlerince zaten malumdu. İran’ın Rusya ile olan sıkı bağ ve yüksek iş birliği ise zaten ayyuka çıkmış bir başka açmaz idi.
Sözde sürtüşme ama perde gerisinde ki büyük dostluk, İran için yeni açılımların da kapısını ardına kadar aralamaktaydı. Bu durumu sonuna kadar kullanan İran, Afganistan’dan tutun da Tunus, Cezayir, Irak ve Suriye üzerinden  Şii politikalar izlemiş ve bunda da büyük oran da başarılı olmuştu. Batı, bütün bu olanları bilmekle beraber önemli derece de katkı da sağlamıştır. Zira eğer ilerde bir İslam birliği kurulacak olursa, bunun önünde ki en büyük engelin İran olduğu batılı sosyolog ve din bilimcileri tarafından iyi analiz edilmişti. Zira İran’ın Din anlayışı ile diğer tüm İslam coğrafyasının din anlayışı temelden ve birçok bölümden dolayı önemli farklılıklar göstermekteydi. ABD ve AB, İran ağzı ile İsrail karşıtlığı tiyatrosunu oynayarak İsrail’in varlığına hem meşrutiyet ve hem de masumiyet kazandırmaktaydı. İran, İsrail için yüksek perdeden ‘’ yakarım, yıkarım, yerle bir ederim’’ gibi mavalları okurken, Batı için yeteri malzeme zaten ortaya çıkmış olmaktaydı. Artık İsrail yerini sağlamlaştırmış, Filistin toprakları ve halkı üzerin de estirdiği terörize eylemler masumiyet kazanmıştı. İsrail alabildiğince silahlanmalı, topraklarını (!)  korumalı ve bu amaçla yapacağı tüm öldürme işlemleri de haklılık arz etmekteydi. Öyle ya, aksi halde İran tarafından yakılıp yıkılacaktı…!
Bu durum artık saklanamayacak bir hal almaktaydı. Dolayısıyla bu durumu Ürdün kralı Abdullah Aralık 2004 yılın da şöyle dile getirecekti. ‘’Sünni Ülkeler İran hilali tarafından kuşatılmaktadır’’ tespitin de bulunacaktı. Ve bu etki alanının büyük bir bölümünü Ortadoğu Ülkelerinin oluşturduğunu da özellikle belirtmeliyiz. Türkiye iç ve dış politikasın da kendi çıkarlarına göre politika izlemesiyle birlikte bu oyun daha göze batar hale gelmekteydi. Bir bakıma Türkiye Şii İran ve etki alanı ile kuşatılmakta ve terbiye edilmeye başlanmıştı. ABD’nin stratejik ortağı olan Türkiye, yerini bir başka stratejik ortak olan İran’a bırakmıştı artık..!
Nitekim İran Suriye de başat bir rol üstlenmiş, Ordusunu Suriye de konumlandırarak yüzbinlerce Sünni’nin şehit edilmesin de önemli katkı sağlamıştır. Bir başka deyişle ABD ve AB istedikleri oyunu İran eliyle ve maliyetsiz olarak devreye sokmuştur. Bu durum tüm Ortadoğu’da mevcut dengeleri sarsmış ve Suriye olayı hepten içinden çıkılmaz bir hale dönüşmüştür. Ve daha sonra Rusya’nın da işin içine girmesi sonrası Suriye toprakları cehennemi yaşamaya başlamıştır. Ortadoğu üzerinde ki ameliyat hayli kanlı bir hale dönüşmüştür. Bütün bu hesaplar Özelde Türkiye ama genel de İslam üzerinden yürütülmekteydi. Hesap ve plan büyüktü ve dolayısıyla büyük oran da Sünni katliamı gerekmekteydi. Özellikle de Türkiye’nin Suriye üzerinden Ortadoğu bağı kesilmeli ve yükselen Türkiye hayranlığına sekte vurulmalıydı. Özellikle de Suriye devrimi gerçekleşmiş, Esed indirilmiş olsaydı eğer, ABD ve AB için sonun başlangıcı olduğu tüm batılı teorisyenlerin üzerinde önemle durdukları bir gerçekti. Bağımsız bir Suriye ve başın da Mursi’nin bulunduğu Mısır, Türkiye ile eklemlendiği zaman İsrail için nefes alma zorluğu başlayacaktı. Tüm batının çıkar muslukları kesilecek ve batının İslam coğrafyasında ki hegemonyası da sona ermiş olacaktı. Adeta bir emniyet subapı görevini üstlenmişti İran. Ve bu sadakati de batılı dostlarınca etki alanı genişletilerek taltif edilmişti. En nihayetin de İran eli ile yapılan kaos planı yürürlüğe girmiş ve önemli ölçüde başarılı da olmuştu. Ne zaman ki Türkiye, Suriye topraklarına askeri harekât düzenledi işte o an tüm kartlar yeniden karılmaya başlandı. Hayali bile Türkiye için lüks görülen bu harekât Türkiye devlet ve ordusu tarafından icra edilince oturduğu sanılan taşlar tekrar yerlerinden oynamaya başlamıştı. ABD ve AB, oyuncağı elinden alınmış şımarık çocuk gibi edepsizleşmeye ve bel altı vurmaya başladı. Her türlü kirli oyun devreye sokulmuştu artık. Alman ve İngiliz basının da ki dezenformasyon, Amerika’nın aba altından sopa göstermeleri ve en nihayetin de kredi kuruluşlarında oynanan oyun devam etmekteydi. Ancak yine hesap edilemeyen bir başka önemli etken girdi devreye. Türkiye devlet ve hükumetinde ki muhteşem kararlılık karşısın da şaşkınlık yaşayan batı, bekle gör politikası ile durum analizi yapmaktadır. Tüm tez ve duaları, Türk ordusunun başarısızlığı üzerin de yoğunlaşmaktadır. Ancak ordunun kısa zaman içerisin de önemli başarılar göstermesi ve büyük bir mesafe kaydetmesi sonucun da tüm ABD ve AB şaşkınlık içerisinde bocalama evresine girmiş durumdalar. Elbette ki yapılan bu harekât önemli bir risk barındırmaktaydı. Oluşabilecek en küçük aksaklık büyük bedeller ödenmesine sebep olabilecekti. Batı için ordusu dağılmış, 15 Temmuz gibi dehşet bir ortamdan çıkmış bir Türkiye’nin böylesi bir harekâtı başarması bir kenara gerçekleştirmesi bile mümkün değildi. Ancak Türkiye gerçeği bir kez daha tüm batının yüzünde patlamaktaydı. Türkiye bütün riskleri omuzlamış olarak ‘’ benden bağımsız Ortadoğu haritası çizilemez ‘’ diyordu…!

Gelişen sonra ki süreci ise gelecek yazımıza bırakıyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder